SİVASLI BİR HALK ŞAİRİ: HİTABÎ

Kadir PÜRLÜ

Esas künyesi Nazım SAKAL olan Hitabî, Sivas İlbeyli yöresi halk şairlerindendir. Yalın Türkçesi, üslubu ve şiirlerinde seçtiği konular itibariyle halk şairliği ölçülerini yakalamış, üzerinde durulmaya değer bir şahsiyettir. Birkaç kaynakta bazı şiirlerinin yer alması dışında henüz diğer şiirleri yayınlanmamıştır.
Tarafımızca yürütülen “Halk Şairi Hitabî” adlı araştırma tamamlanmış olup yakın zamanda yayımlanacaktır. Bu çalışma kapsamında, şairimizin ailesi, yakınları ve diğer araştırmacılardan alınan 178 şiiri tespit edilmiş ve kendisine ait birtakım bilgi, belge ve fotoğraflara ulaşılmıştır. Çalışmamızı kitap olarak yayımlamadan önce onun hakkında bir yazıyla da olsun bilgi vermeyi amaçladık. Bizi bu yazıyı yazmaya teşvik eden kıymetli hocamız Dr. Doğan Kaya’ya teşekkür ediyoruz.
Halk Şairi Hitabî hakkında kaleme aldığımız bu yazıyı şu başlıklar altında sunmakta fayda görüyoruz:

A. Hayatı:
Asıl kimliği Nazım SAKAL olan Hitabî 1930 yılında Sivas’ın Kayadibi bucağına bağlı Sırıklı köyünde dünyaya geldi. Ailesi merkez Hanlı Köyünden gelmedir. Babası, Hanlı Köyü Sakaloğulları sülalesinden Mehmet, annesi yine aynı sülaleden Sabire’dir. Hitabî’nin verdiği bilgilere göre, sülalesinden usta malı ve kendinden türküler söyleyen birçok kişiler yetişmiştir.
Yoksulluk yüzünden hiç okula gidemeyen Hitabî’nin çocukluğu Sırıklı Köyünde geçti. Sığır çobanlığı, azaplık gibi çeşitli işlerde çalıştı. Türkü söylemeye çok meraklı olan Nazım, daha çocuk yaşta birçok türküler öğrendi ve mahalli makamlarla söylemeye başladı. Bu arada kendi gayretiyle okuma yazma öğrenmeyi ihmal etmedi. En büyük arzusu, halk şairlerini ve hikâyelerini okumaktı. Böylece bu emeline de nail oldu. Ruhsati, Sümmani, Karacaoğlan, Derdiçok, Dertli, Âşık Kâmili, EverekliSeyrani, Kerem ile Aslı, Şah İsmail, Sürmeli Bey, gibi birçok kitapları okudu.
On sekiz yaşındayken, kendi köyünden bir kıza âşık oldu. Onun aşkıyla bir süre şurada burada türküler söylemeye başladı. O kızın başkasıyla evlendirilmesi üzerine, adeta yıkıldı.
1951 yılında asker oldu. Topçu olarak Sivas’ta başladığı askerlik görevini aynı şehirde sürdürerek 1953 yılında terhis oldu. Aynı yıl Sivas TCDD Yol Atölyesi’nde geçici işçi olarak göreve başladı ve burada 1958 yılına kadar çalıştı. Bu işin devamlı olmaması nedeniyle buradan ayrılarak köyüne döndü. 1969 yılına kadar köyünde kaldı ve çok büyük sıkıntılar çekti. Bu dönemde köy düğünlerine güzel sesiyle renk kattı ve aldığı üç beş kuruş bahşişlerle geçinmeye çalıştı. Bir yandan da kendi yazdığı destanları Sivas-Kayseri civarında satarak üç beş kuruş kazanmaya çalıştı.
Nihayet 1969 yılında Sivas Cer Atölyesine işçi olarak girerek işsizlikten kurtuldu. Burada uzun süre görevini sürdüren Hitabî, 24.01.1983 tarihinde emekli oldu.
Kendisiyle 1991 yılında yapmış olduğumuz bir sohbette “Şimdiye kadar şiirlerini niçin bir kitapta toplamadığını” sorduğumuzda: “Yoksulluk adamı çok korkak eder. Evet, yıllarca çaldım çağırdım, ama ne şiirlerimi bastıracak kadar para elime geçti, ne de gidip derdimi birine anlatabildim.” cevabını verdi.
06.09.1993 Tarihinde hayata gözlerini yuman Hitabî, evli ve beş çocuk babasıydı.

B. Kişiliği:
1. Bedeni Yapısı ve Karakteri:
Hitabî uzun boylu, beyaz tenli, uzun suratlı, sağlam ve büyük çeneli, mülayim bakışlı, konuşurken hüzünlü bir yüz ifadesine bürünen ancak yine de gülümsemeye çalışan, daha çok mahcup görünümlü bir insandı. Genellikle ceket ve pantolondan oluşan sade bir günlük kıyafet içinde olurdu. Son zamanlarda başının üst kısmındaki saçlar tamamen dökülmüştü.
Aralıksız içtiği tütünün tesirinden olmalı ki parmakları ve yüzü oldukça sararmıştı. Yazdığı şiirleri, kendine has el hareketleriyle ve ezberden okurdu. Az konuşan, ancak konuştuğu zaman da kendisini dinleten bir tipti.
Aile fertlerinden aldığımız bilgiye göre, hassas olduğu konuları ve beklentilerini açık bir dille anlatır, aile içinde aşırıya kaçmayan bir disiplin uygulamaya çalışırdı.

2. İnancı ve Tarikatı:
Bu konuda bilgilerine başvurduğumuz aile fertleri, onun “inancı sağlam bir insan olduğunu, Cuma namazlarını kaçırmamaya çalıştığını, diğer günlerde zaman zaman namaz kıldığını, ancak bir tarikatının olduğunu bilmediklerini” söylemişlerdir. Yazdığı şiirlerden hareketle, onun dini konularda aşırıya gitmediği ve orta halli bir Müslümanlık inancını benimsediği yorumu yapılabilir.

C. Âşıklığı:
1. Âşıklığa Başlaması:
“On sekiz yaşına basmıştı. Ağabeyi Ziya’nın kerpiç için çamur hazırladığı bir sabah genç Nazım rüya görüyordu. Kendi köyünden, o tarihlerde yüz yaşında olan Mehmed Efendi, önünde bir tepsi ve elinde bir bardakla bir şeyler içiyordu. Yanına yaklaşarak ne içtiğini sorunca, Mehmed Efendi ona:
– ‘Bu öyle bir şeydir ki insanın aşkını artırır, içindeki yâreyi siler.’ Dedi. Genç Nazım ona:
– ‘Öyleyse bir kadeh de bana ver.’ Dedi.
Tam bu anda ağabeyi Ziya’nın sesiyle uyandı. Nazıma, ‘artık kalkmasını, çamur yapacaklarını’ hatırlatıyordu. O günden sonra genç Nazım kendisinde bazı değişiklikler hissetti ve kendiliğinden söylemeye başladı.
Her delikanlı gibi genç Nazım da gönlünü bir dilbere kaptırdı. Bu, dur durak bilmez, ferman dinlemez duyguydu. Kapı komşuları olan bu kızın sevdasını yıllarca yüreğinde taşıdı. Onun aşkından şurdaburda yanık yanık türküler söyleyip duruyordu. Ancak talih yine yüzüne gülmedi ve kızı bir gün bir başkasıyla evlendirdiler.”
Âşıklığa başlamasında öncelikle bu olay etkili oldu ve daha sonra çalışmak için gittiği Çukurova’da yaşadığı derin hasret, gariplik ve yoksulluk da onun bu alanda pişmesine sebep oldu.

2. “Hitabî” Mahlâsını Alması:
Birçok şiirinde, “Âşık Nazım”, “Sefil Nazım”, “Nazım” mahlaslarını kullanmış olmasına rağmen, kalıcı bir mahlasının olmasını istiyordu.
Zaman zaman çeşitli halk hikâyeleri anlatan âşığımızın hitabeti güzel olduğundan bir gün köy büyükleri ona:
“- Sen hem güzel türkü söylüyorsun, hem de hatip gibi güzel konuşuyorsun. Bundan sonra senin adın ‘Âşık Hitabî’ olsun dediler ve o günden sonra çevrede ‘Âşık Hitabî’ olarak tanınmaya başladı.”

3. Saz İle İlgisi:
Güzel konuşan ve anlattığı hikâyeler arasında güzel türküler okuyan Hitabî, sesinin de güzel olmasına rağmen saz çalmamıştır. Onun saz çalamamasını, daha çok yetiştiği ortamda böyle bir fırsat bulamadığına yorumlamak yanlış olmaz.

Ç. Edebî ve Fikrî Yönü
1. Şiirlerinde Vezin:
Hitabî, şiirlerini halk şiirinin 7’li, 8’li ve 11’li hece vezinleriyle yazmış olup 14’lü hece vezniyle yazdığı herhangi bir şiiri tespit edilememiştir. Çeşitli kaynakların taranması sonucunda 178 adet şiiri tespit edilen Hitabî’nin sadece 1 şiirini 7’li hece vezniyle, 26 şiirini 8’li hece vezniyle ve kalan 151 şirini ise 11’li hece vezniyle yazdığı görülür. Bu durumda, daha çok onbirli hece veznini tercih ettiği anlaşılan şairimizin şiirlerinde vezin hatası görülmez. Genellikle, Halk Şiirinin bilinen 4+4=8, 6+5=11’li kalıplarını doğru olarak kullanmış, ancak bazı şiirlerinde bu vezinlerin yaygın duraklarını terk ederek norm dışı duraklar kullandığı da görülür.

2. Şiirlerinde Kafiye:
Hitabî, şiirlerinde daha çok yarım kafiye kullanmıştır. Sayıları az olmasına rağmen bazı şiirlerinde tam kafiye de görülür. İlk dönem yazdığı bazı şiirlerinde, halk şiiri tekniğine uymayan aaabcccb …kafiye düzeninden yararlanmış olsa da şiirlerinde kafiye düzeni genellikle ababcccb …şeklindedir. Şiirlerindeki ana kafiyeler genellikle döner ayak şeklindedir. Önemli bir miktarda olmasa da bazı şiirlerindeki kafiye düzeni tek ayak şeklindedir. Şairimizin kafiyeleri ustalıkla kullandığı ve bu konuda başarılı olduğu söylenebilir.

3. Şiirlerinde Dil ve Üslûp:
Hitabî şiirlerinde, yetiştiği ortamın konuştuğu arı, duru Türkçe’mizi büyük bir ustalıkla kullanmıştır. Türkçe’mizi güzel kullanmasının yanı sıra özgün fikirler ve ifade tarzları da keşfetmiştir. İşte onlardan bazı örnekler:
Zalım gurbet beni bağlar
Gelemiyom kara gözlüm
Hasretin içimi dağlar
Gülemiyom kara gözlüm

***
Uzaklarda görünürsün
İpeklere bürünürsün
Ceylan gibi üğrünürsün
Sunam dön beri dön beri

***
Yabancılar yâri görmüş
Geldiğini haber vermiş
Yar bizim bahçeye girmiş
Gölge eden dal olaydım

***
Hitabî’yim zaten yandım
Aşkın şarabına kandım
Yanık bir oduna döndüm
Kaldım kuru kül sevdiğim

***
Nazlı yârimi aldırdım
Koşa koşa arıyorum
Aklımı baştan kaldırdım
Köşe köşe arıyorum

***
Sürmeli ceylana benzer bakışı
Eser sevdasının yeli Fatma’nın
Kınalı kekliğe benzer sekişi
Açılmış yanakta gülü Fatma’nın

***
Hitabî tutuşur içinden yanar
Sinnime yakışmaz el beni kınar
Sırmalı saçları topuğa iner
O ince belini sarmayı değer

Hitabî’yim neler geçti başımdan
Beni ettin kömür gibi saçımdan
Eğer kinin çıkmadıysa içinden
Niye bir tüfekle vurmadın zalim

***
Seyreyledim şu yosmanın haline
Almış kovaları gider eline
Bir kemer sıktırmış ince beline
Ceylan gibi büker belleri güzel

***
Açıldı mı bizim elin gülleri
Karlı mıdır Sırıklı’nın yolları
Sabahınan değer seher yelleri
Bize bir selamı yelinen gönder

***
Bilmem ki feleğin bende kasti ne
Bana gam yükledi gamın üstüne
Sevenler kavuştu gidip dostuna
Bana kavuşması zor görünüyor

***
Möhür gözler tatlı canım alıyor
İnci dişler bana bakıp gülüyor
Siyah saçın sağa sola bölüyor
Hafif yel dokunsa telleniyor ha

***

Dilerim dünyada olmalı naçar
Utanmaz yadlara sinesin açar
Aramaz Hitab’ı pek ırak kaçar
Yalan söyler tanısa da bilse de

***
Misalin huridir var mı bir dengin
Kirpikler atıyor sineme süngün
Yanaklar kızarmış elmanın rengin
Ağzından görünür diş dâne dâne

***
Kalbimin aynası gönlüm baharı
Kışa döndü möhür gözlüm gelsene
Kurudu bahçemin hep meyveleri
Taşa döndü möhür gözlüm gelsene

***
Bu dünya yalandır kimlere kalmış
Var mı âşıklardan muradın almış
Duyarsın Nazım’ı bir mezar olmuş
Ağla başucumda yar Döne Döne

***
Dedim ne bakarsın ey dudu dilli
Yüzü çifte benli yanağı güllü
Eşarbı başında görünür allı
Yoksa ağlamış mı gözleri yaşlı

4. Şiirlerinde Konular:
Hitabî’nin şiirlerinde işlemiş olduğu konuları şöyle sıralamak mümkündür:
Ayrılık, Gurbet, Hasret (14 şiir), Beşeri Aşk (46 şiir), Dini Duygular (6 şiir), Doğa Sevgisi ve Tasvirleri (6 şiir), Kargış Konulu Şiirleri (4 şiir), Kişilere Yazdığı Şiirler (11 şiir), Kişisel Duygular (36 şiir), Memleket, Yurt Sevgisi (5 şiir), Milli Duygular (5 şiir), Nasihat Konulu Şiirleri (9 şiir), Şikayet, Sitem, Yoksulluk (21 şiir), Taşlama, Yergi (4 şiir), Toplumsal Konuları İçeren Şiirleri (11 şiir).

D. Şiirlerinden Örnekler:
Bu yazımızda, Hitabî’nin yukarda belirtilen konulardan birer şiirine yer vermekle yetiniyor ve onu rahmetle anıyoruz.

KARA GÖZLÜM
Zalım gurbet beni bağlar
Gelemiyom kara gözlüm
Hasretin içimi dağlar
Gülemiyom kara gözlüm

Dutuldum gönül kışına
Çürüttüm ömrüm boşuna
Baksana gözüm yaşına
Silemiyom kara gözlüm

Hitabî’yim aklım şaştı
Gam kasavet boyu aştı
Şu genç ömrüm nasıl geçti
Bilemiyom kara gözlüm

SAÇ DÂNE DÂNE
Kara gözlüm örgülerin uzatmış
Sümbüle benziyor saç dâne dâne
Bakıp maşukuna iyi gözetmiş
Ela göz üstünde kaş dâne dâne

Misalin huridir var mı bir dengin
Kirpikler atıyor sineme süngün
Yanaklar kızarmış elmanın rengin
Ağzından görünür diş dâne dâne

Gerdanın beyazı kara misaldir
Çözüp düğmelerin geriye kaldır
Tomurcuk memeler bir deste güldür
Saydım benlerin beş dâne dâne

Boyun selvi dalı kendin düzedir
Eşsiz turna gibi eşin gözedir
Toplar dört yanını iyi bezedir
Arıyor kendine eş dâne dâne

Yüzüne baktım ki o yar gülüyor
Dertli âşıkların derdin biliyor
Çevirmiş Hitab’a yönün geliyor
Atar adımını hoş dâne dâne

SENSİN YA RABBİ
İlahi yaratan sana sığındım
Ağlatan güldüren sensin Ya Rabbi
Ne yerden yetiştim ne gökten indim
Dirilten öldüren sensin Ya Rabbi

Kâinatın varlığını sen kurdun
Yerler ile gökler hep senin yurdun
Bütün canlılara sen rızık verdin
Düşüren kaldıran sensin Ya Rabbi

Hayal değil gerçekleri görmeli
Düşünüp de sırlarına ermeli
Deste deste güllerini dermeli
Bitiren solduran sensin Ya Rabbi

İster isen dağı taşı eritin
Saniyede denizleri kurutun
Gökten yağar sellerini yürütün
Gücünü bildiren sensin Ya Rabbi

Yalvarır Hitabî sana el açar
Beş günlük dünyada sen etme naçar
Şen olmaz günlerim gam ile geçer
Taşırıp dolduran sensin Ya Rabbi

YAZ GELİR
İşler bitti karlar yağar dağlara
Yanar soba tüte tüte yaz gelir
Hiç inilmez bahçelere bağlara
Rahat olup yata yata yaz gelir

Gün gelir de mart ayına yetişir
Sular akar birbirine katışır
Yanar sinem ateşlere tutuşur
Gurbet kuşu öte öte yaz gelir

Nisan ayı bir gün gelir yetişir
Bütün kuşlar cıvıldaşır ötüşür
Hep çiçekler kubbelenir yetişir
Çayır çimen bite bite yaz gelir

KALMAYA
Sana ne yapmıştık ey kanlı zalım
Yıkıla başına binan kalmaya
İftira eyledin Allah’a malum
Kitlene dişlerin çenen kalmaya

Geldin yanıma da dost gibi durdun
Zehirli hançeri kalbime vurdun
Çoğalsın içinde çaresiz derdin
Arkadan acıyıp yanan kalmaya

İsterim ki ciğerinden vurulsun
Zürriyetin peş peşine kırılsın
İsimleri gazeteye verilsin
Arkadan adını anan kalmaya

Durumu insan da hayvana benzer
Yeşildir gözleri şeytana benzer
Kabul etmez toprak bulunmaz mezar
Küfre uğrayasın iman kalmaya

YUNUS EMRE’YE -2-
Hak demiş de hakikate yetişmiş
Hakkı zikreylemiş dili Emre’nin
Elini kaldırıp Mevla’ya açmış
Harama değmemiş eli Emre’nin

Yalınız gezmiş de yalınız durmuş
Bağlamış Mevlâ’ya gönlünü vermiş
Hakikat sırrına o zaman ermiş
Doğruya yürümüş yolu Emre’nin

Tat almamış şu dünyanın tadından
Bahsetmemiş bir kötünün adından
Çok çekinmiş cehennemin odundan
Olsaydım başında teli Emre’nin

Okunursa mana çıkar sözünden
Yanmış yanmış ateş çıkmış özünden
Ayrılmamış bir Mevlâ’nın izinden
Olmamış serveti malı Emre’nin

Hitabî’yim Yunus gibi olamam
Arasam da benzerini bulamam
Dersim azdır derununa dalamam
Yanıp da olsaydım külü Emre’nin

BOŞA TAŞ ATTIM
Sürmeli kekliği ben görmemişim
Alaca kargaya boşa taş attım
Aslını neslini ben sormamışım
Getirip boncuğu inciye kattım

Bülbülüm dönerim kırmızı güle
Güzelin iyisi geçmiyor ele
Arıyım giderim petekte bala
Yanıldım pekmezin tadından tattım

Arıyordum hoş dokunan ipeği
Şansıma mı çıktı arpa kepeği
Sözün bilmez bu nerenin köpeği
Adam sınıfına getirdim kattım

Asılsız olanın olur mu merdi
Gün be gün artıyor Hitab’ın derdi
Koyun derisine bürünen kurdu
Nideyim getirdim sürüye kattım

YARALI
Hani gezdiğimiz o tozlu yollar
Kalmamış düzeni yollar yaralı
Bu nasıl felaket bu nasıl haller
Fidanı kurumuş dallar yaralı

Gayrı yabancılar atmış elini
Kurutmuşlar goncasını gülünü
Gidin görün fakirlerin halini
Söylese ağzında diller yaralı

Boşta kalmış mor koyunun otağı
Kurutmuşlar Kör Himmet’in batağı
Issız kalmış sürülerin yatağı
Sahrasında esen yollar yaralı

Yıkılmış binalar tütün mü tüter
Viran taşlarında baykuşlar öter
Yeter ey Hitabî bu kadar yeter
Kalemi tutmuyor eller yaralı

134- TÜRKLÜĞE
Asil Türk’üz hiç yılmayız savaştan
Kalbimizde dolu imanımız var
Vicdanlıyız aldırırız yavaştan
Aman diyenlere amanımız var

Çizdiğimiz çizgi ile yürürüz
Azgınların tepesine vururuz
Söz verirsek sözümüzde dururuz
Emri bekliyoruz zamanımız var

Dönerse savaştan bu Türk’e ardır
Şanlı ordumuzda cesurluk vardır
Denizde havada kahraman erdir
Atılır mermiler dumanımız var

Savaş bayram olur Türk erlerine
Aldığı emirler gelir yerine
Elli kurşun değse Türkün birine
Şehitlik Gazilik unvanımız var

Ateşten yanıyor Hitab’ın özü
Yetişse Kıbrıs’a görseydi gözü
Ya şehit olurdu ya da bir gazi
Ölürsek cennette mekânımız var

DÖNERSİN
Var iken varlığın kıymetini bil
Suları kesilmiş göle dönersin
Hörmet varlığadır yoksula değil
Meyvesiz yapraksız dala dönersin

Yaşayış insana bir yürür yoldur
Çeşme akar iken destini doldur
Gelen gelirinden geriye kaldır
Sonra bir ateşsiz küle dönersin

Var ikene senin dostun çok olur
Dar ikene hep dostların yok olur
Yürüyecek senin yolun tek olur
Söyleyemen sen bir lala dönersin

FELEK
Gine bir ateştir düştü serime
Bir gün güldürmedin yüzümü felek
Taşlar da dayanmaz ahuzarıma
Nâr ile kavurdun özümü felek

Bir Mecnun misali gurbet ellerde
Söylenir adımız bütün dillerde
Dertli Kerem gibi tozlu yollarda
Çaldırdın elimde sazımı felek

Zâr ile geçirdim şu genç yaşımı
Sevda ateşidir sardı başımı
Otuz beş demedim döktün dişimi
Kara mı yazmıştın yazımı felek

Sıla hasret bana benden sılaya
Düşürdün başımı türlü belaya
Böyle mi diledin ulu Mevla’ya
Söyletmen dilimde sözümü felek

Yârin sevdası da kâr dedi cana
Hitab’a derler ki deli divana
Gitsem de derdimi sorsam Lokman’a
Acep dindirir mi sızımı felek

SEN NERELİSİN
Kimim bilir misin ey gafil şaşkın
Virana döner de yıkılır köşkün
Namustan yoksul da şereften düşkün
Cemiyet mikrobu sen nerelisin

Taş atmadım boş boşuna gırladın
Eşek gibi her tarafa zırladın
Meşe görmüş ayı gibi parladın
Cemiyet mikrobu sen nerelisin

İnsan değimlisin bilmen mi hatır
Babası eşek de kendisi katır
Boynuna vurmalı hemen bir satır
Cemiyet mikrobu sen nerelisin

Vaktin bilmez horoz gibi ötersin
Sözün bilmez kime çalım satarsın
Dilin durmaz Hitabî’ye atarsın
Cemiyet mikrobu sen nerelisin

SEL BİZE
Afat oldu dolu düştü bayıra
Zarar açtı gine bu yıl sel bize
Taşlar attı yoncalığa çayıra
Zarar açtı gine bu yıl sel bize

Derelerden boz bulanık gidiyor
Evran olmuş her tarafı yutuyor
Ağaçları söküp kökten buduyor
Zara açtı gine bu yıl sel bize.

Virana döndü de bahçeler bağlar
Üç öküz götürdü fakirler ağlar
Bir duman çöktü de görünmez dağlar
Zarar açtı gine bu yıl sel bize

Köyün etrafında kavak koymadı
Çalı çapak yuttu gine doymadı
İnsaf etti mandalara kıymadı
Zarar açtı gine bu yıl sel bize

Sırıklı köyünden bin kavak söktü
Kendi malı gibi mezata döktü
Nice fakirlerin belini büktü
Zarar açtı gine bu yıl sel bize

Hitabî’yim çok zararı bendedir
Şen olmuyor bugün gönlüm gamdadır
Afet size geldi kusur kimdedir
Zarar açtı gine bu yıl sel bize

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir