Öp öz Bir Sivas Halk Hikâyesi SÜRMELİ BEY

Kadir PÜRLÜ

Çocukluğumda bir türkü dinlerdim. Bu türkünün o kadar yanık bir makamı vardı ki yürekler dağlardı. Duygu yüklü bu avazı Sivaslı zurnacılar halen çalar ama bilmem kaç kişi bunun “Sürmeli Bey” türküsüne ait olduğunu bilir?

Kimdi bu Sürmeli Bey? Eğer onu bir türküye konu olmuş sıradan bir isim zannediyorsanız yanılıyorsunuz. O, şehrimizde yaşanmış acıklı bir halk hikâyesinin Sivaslı kahramanıdır.
Demek ki Anadolu’nun kültür pınarı olan Sivas, bağrından bir de halk hikâyesi doğurmuş. Bu büyük bir şereftir. Çünkü halk hikâyelerinin geçtiği şehirler genellikle devirlerinin önemli kültür merkezleridirler.

“Sürmeli Bey” ya da “Sürmeli Bey ile Telli Senem” adıyla bilinen bu halk hikâyesi, tıpkı “Leyla ile Mecnun”, “Kerem ile Aslı”, “Ferhat ile Şirin”, “Arzu ile Kamber” gibi meşhur hikâyeleri dinlediğimiz günlerde revaçta olan muhteşem bir hikâyeydi.

Dinleyenleri ağlatan ve içinde karşılıklı türkü söyleme geleneğimizin önemli örnekleri bulunan bu halk hikâyesi ne yazık ki Sivaslı kültür adamları tarafından çok az gündeme getirilmiştir.
Sivas’ın öz malı olan “Sürmeli Bey” hikâyesinin Sivaslılar tarafından tanınmaması ve diğer sözlü kültür değerlerimiz gibi unutulmanın eşiğine gelmiş olması içimi kanatan bir konuydu. İşte bu yüzden bir hikâyenin üzerindeki külleri sıyırmak ihtiyacı duydum.
Hikâyenin çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınmış birçok nüshalarını okudum ama rahmetli dedemin “mum sekili” misafir odasında dinlediğimdeki hazzı hiçbir yerde bulamadım.
Dinlediğimiz hikâyeleri o yıllarda kaydetme imkânımız yoktu. Onları hafızamıza nakşetmekle yetinirdik. Olayın özü belleğimde olmasına rağmen Sürmeli Bey hikâyesini yine de yazılı kaynaklardan aktarmamın faydalı olacağını düşünüyorum.
Bu acıklı hikâyeyi Şubat 1940’ta yayınlanan Halk Bilgisi Haberleri Mecmuası’nın 100. sayısında yer alan Osman Bahadıroğlu’nun “Sürmeli Bey” adlı yazısından alıntılar yaparak tanıtmaya çalışacağım. Tırnak içinde yazılan metin bu kaynaktan alınmış olup, daha geniş bilgi edinmek isteyenler için yazımızın sonuna küçük bir kaynakça da konulmuştur.

Hikâye şöyle başlar:
“Vaktile Sivas’ta Pehlüoğlu adında zengin bir tüccar vardı. Onu herkes sever ve sayardı. Odası herkese açıktı. ‘Konuksuz lokma boğazımdan geçmez’ derdi. Misafirsiz kaldığı akşamlar odasının avlusunda geç vakitlere kadar dolaşır, yolları dinlerdi. Cömert ve iyi kalpli idi. Alıp da azat ettiği kölelerin sayısı bir köy teşkil edecek kadar çoktu.
Pehlüloğlu öküz tüccarlığı yapardı. Adana ve diğer bütün Çukurova pazarlarını dolduran hep onun malıydı. Bütün Çukurova çiftçilerinin öküzlerini sanki tek başına o temin ederdi.”
İşte bu Pehlüloğlu bir gün bütün mallarını satıp Adana’dan dönerken yolu akşamüstü Menemenci köyüne (şimdiki Karaisalı kazası) uğradı. Misafir olduğu Menemenci Beyinin evinde onun kızını gördü ve çok beğendiği bu kızı büyük oğlu Arif Bey’e isteyerek onları bir yıl sonra evlendirdi.
Sürmeli Bey Pehlüloğlu’nun küçük oğluydu ve bekârdı.
“Bir sabah Sürmeli Bey ağabeysinin odasına girdi. İçeride yalnız Menemenci kızı vardı. Onun güzelliği Sürmeli Bey’in gözleri önünde bir şimşek gibi çaktı. Zavallı genç hemen oracıkta, eşiğin üzerine düşüp bayılıverdi. Gözlerini açtığı zaman ilk sözü babasına ‘Bu ayarda biz kız da bana bulmazsan kendimi helâk ederim’ demek oldu.
Pehlüloğlu’nun aklına Menemenci Beyinin küçük kızı “Telli Senem” geldi. Çok güzel bir kızdı. Onu Sürmeli Bey’e alabilirdi. O devirde oğlanın kızı görüp beğenmesi adettendi. Dünür gidildi ve:
“Sürmeli Bey kızı beğendi, babası da muvafakat etti. Fakat kızın yaşı biraz küçük olduğundan üç sene sonra gelin edilmesi kararlaştırıldı. Nişan merasimi yapıldı. Sürmeli Bey Sivas’a döndü.
Telli Senem’in akıl alıcı güzelliğinden etkilenen Sürmeli Bey ona bir anda âşık olmuştu. Yaşıyordu ama aklı fikri hep Senem’deydi. Böylece aradan günler aylar geçti.
“Bir sabah Sürmeli Bey, derin bir ruh sıkıntısıyla uyandı. Düşünde nişanlısının bahçesi üzerinde kuzgunların ve kargaların uluştuklarını ve uçuştuklarını görmüştü. Her halde hayıra yorulur bir rüya değildi.”
En sadık adamlarından İshak’ı çağırarak gördüğü rüyayı anlattı ve nişanlısından bir haber getirmesi için onu Menemenci’ye gönderdi. İshak oraya varıp kızı görünce aklı başından gitti. Kıskançlığından ya da kötü niyetinden olmalı ki,
“Döndüğünde Sürmeli Bey’e ‘nişanlısının bir fahişe olduğunu, odasına girip çıkanların sayılamadığını, vardığında onu, yâd ellerle ülfet ve muhabbet eder’ gördüğünü söyledi.
Sürmeli Bey bu havadise elbette inanmıştı. Çünkü İshak onun en itimatlı adamıydı. Bu haber zavallı masum genci bir çılgın ve bir tutam ateş haline soktu. Atlılarından üçüne yağız atları ve zağlı hançerleri hazırlamalarını emretti. Hiç kimseye bir şey söylemeden hemen o akşam yola çıktılar.
Menemenci’ye vardıkları zaman kız atlıları ta uzaktan tanıdı ve onları karşıladı. Fakat Sürmeli Bey, atın üstünde biraz doğruldu üzengilere basarak atın dizginini topladı ve:

Kal artık sevdiğim ben gidiyorum
Konuş gayri yârân ile eş ile
Bana böyle acı haber duyurdun
Döğerim bağrımı kara taş ile

Dedi. Kız neye uğradığını bilemedi. Birden bire şaşırmıştı:

Nedir Beyin Oğlu varan haberim
Onu söyle evde yoktur pederim
O kadar çirkin mi bilmem kaderim
Gelin mi etmiyeceksin telli baş ile

Sürmeli Bey:
Sorma nazlım sorma git benden sorma
Zağlıdır hançerin kalbime vurma
Gerüp ağ göğsünü karşıma durma
Gözüm görmez oldu kanlı yaş ile

Telli Senem:
Kul olayım zehir etme aşımı
Çek hançeri gel parçala döşümü
Kusurum çıkarsa boz al başımı
Yaktın yüreğimi kor ateş ile

Sürmeli Bey:
Sorma nazlım sorma dertlinin halin
Gözümde koymadın dünyanın malın
Seni edemedim al yeşil gelin
Konuş kalan yârân ile eş ile

Telli Senem:
Bir terlik diktim de giyinsin diye
Karakaş altında görünsün diye
Yâd eller görsün de yerinsin diye
Gitme beyim gitme yârân eş ile
…………..
Sürmeli Bey:
Yârden ayrılanın hiç sönmez nârı
Göklere dayanır âhiyle zârı
Küstüm gidiyorum Şam’a ileri
Gözle selâmımı uçan kuş ile

Telli Senem:
Beyin oğlu neyleyeyim selâmın
Düşürdün diline beni âlemin
Beni öldürmez mi derdin elemin
Döğerim bağrımı kara taş ile

Sürmeli Bey:
Gayri kötülere durup erişmem
Yok, vefasız güzel ile görüşmem
Küstüm artık ahrete dek barışmam
Ülfetim yok yaran ile eş ile

Telli Senem:
Solsun al yeşilim sandığa basmam
Karalar bağlarım zülfümü kesmem
Sen bana küssen de ben sana küsmem
Tez gel beyim tez gel yârân eş ile

Sürmeli Bey:
Koyver nazlım koy ver kır atın gemin
Bana sürdürmedin dünyanın demin
Geri dönmem gayri eyledim yemin
Konuş kalan yârân ile eş ile

Sürmeli Bey böyle diyerek atını tepti geçti.
Bir gece yarısı Haleb’e girdiler. İlk rast geldikleri koruya atları bırakarak derin bir kasvet uykusuna daldılar.”
Meğerse burası Halep Paşası Toraman Paşanın has bahçesi imiş. Onun sarhoş olan adamları Sürmeli Bey’in üç atlısını yakalayıp öldürdüler. Son anda fark ettikleri Sürmeli Bey’i de yakalayarak Toraman Paşa’nın zindanına attılar. Ertesi gün Sürmeli Bey’i Toraman Paşa çağırttı. Cezasını vermek üzere sorguya çekerken Sürmeli Bey ona bir türküyle cevap verdi ve:
“……….
Hani Pehlüloğlu hani mertlerin
Derilsin de gelsin aşiretlerin
Toraman Paşa’sın aslan, kurtların
Düştüm ocağına öldürme beni”

Deyince, Toraman Paşa toparlandı ve Sürmeli Beyi affetti. Meğerse o, Pehlüloğlu’nun azat ettiği eski kölelerden biriymiş. Zaman içinde Halep Paşası olmuş. Derdini dinledi ve onu evlatlık olarak yanına aldı. Bir süre burada kaldı.
Toraman Paşanın hanımı Sürmeli Bey’e göz koymuştu. Ondan ilgi görmeyince iftira etti ve kocasından onu cezalandırmasını istedi. Paşa olayı araştırdı, Sürmeli Bey’in suçsuzluğunu anlamış olmasına rağmen karısının itibarını korumak için onu pazarda köle olarak sattırdı.
Sürmeli Bey’i Bezirgân Hoca isimli bir kişi satın aldı ve ona bir evlat muamelesi yaptıysa da Sürmeli Bey içine düştüğü bu duruma çok üzüldü. Bir gün gözleri kan yaş içerinde şu türküyü söyledi:

“Altın iskef taktırırdım kuşuma
Soğuk su kattırdın pişmiş aşıma
Beş yüz atlı düşürürken peşime
Üç atlıyla çöle düştüm yalınız

Haleb’e varınca dönesim geldi
Hançere düşüp de ölesim geldi
Menemenci kızın göresim geldi
Bezirgâna malum olsun halimiz

Bezirgân da dediğini etti mi
Bahçemizde yad bülbüller öttü mü
Zalim İshak muradına yetti mi
Soldu mola yeşilimiz alımız

Ben nasıl varayım obalarına
Varınca ne deyim babalarına
Bütün kan bulaşmış abalarına
Yoldaş verdim şimdi kaldım yalınız

Sürmeli Bey der ki devlete varan
At bağışlayıp da develer veren
Şol Gazi Hünkârın kılıcın çalan
Şimdi köleliğe kaldı halimiz”

Sürmeli Bey’in bu yürek dağlayan feryadını işiten Bezirgân meseleyi anlayarak onu azat etti. Doğruca nişanlısına gitmesini tembih ederek ona bir at ve bir heybe dolusu altın verdi.
Sürmeli bey Halep’ten çıkıp Adana’ya kadar geldi. Her nedense Toroslar’a tırmanamadı. Atının yönünü Maraş altına çevirip oraya gitti. Burada atını sattı ve tüm altınlarını fakirlere dağıttı. Bir abdal kıyafeti bulup giyindi. Abdal olduğunu söyleyerek bir abdal köyüne yerleşti ve burada perişanlık içerisinde yaşamaya başladı.
“Bütün bu geçen seneler zarfında Telli Senem’in anası ve babası ölmüş, kendisi de yalnız kalınca bir erkek kıyafetine girerek bir kervana karışmış, Sivas’a gelmişti. O zaman Pehlüloğlu, her tarafa mektuplar haberler yollayarak Sürmeli Bey’i aratmakta idi. Nihayet bir gün (oğlu) Arif Bey, Sürmeli Bey’in Maraş altında olduğunu haber aldı. Vardığı zaman Sürmeli Bey’i pis bir aptal köyünde gübreler içinde son nefeste hasta buldu. O zaman fazlasıyla müteessir olarak şöyle söylemeğe başladı:

“Arif Bey:
Gardaş ne yatarsın Maraş altında
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru
Yatma gardaş yiğit başın seversen
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Sürmeli Bey:
Gitmem gardaş gitmem yerin gen olsun
Bastığım topraklar teberik kalsın
Öyle memlekete düşmanım varsın
Sılada bir gurbet elde bir bana

Arif Bey:
Maraş altı yanar yanar od olur
Her sineği bir alıcı kurd olur
Sen gitmezsen yüreğime derd olur
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Sürmeli Bey:
Maraş altı varsın yansın od olsun
Her sineği bir alıcı kurd olsun
Ben gitmezsem yüreğine derd olsun
Sılada bir gurbet elde bir bana

Arif Bey:
Gittiğin yere abdal mıyım dedin
İki elinle de ağı mı yedin
Anayı babayı nereye koydun
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Sürmeli Bey:
Küçük idim dertten derde katıldım
Genç yaşımda gurbet ele atıldım
Bey oğluydum köle oldum satıldım
Sılada bir gurbet elde bir bana

Arif Bey:
Kalk gardaş gidelim dağlar başından
Av edelim kekliğinden kuşundan
Zamantı Irmağından Pınarbaşı’ndan
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Sürmeli Bey:
Gardaş o dağlarda dağlarım mı var
Kırmızı çubuklu bağlarım mı var
Ah çekip ardımdan ağlarım mı var
Sılada bir gurbet elde bir bana

Arif Bey:
Dertli baban döğünerek sızlıyor
Oğlum gitti diye anam ağlıyor
Elin kızı geldi evde gözlüyor
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Sürmeli Bey:
Gitmem gardaş gitmem sıla düzüne
Huri kızı olsa bakmam yüzüne
Benden selam söylen elin kızına
Sılada bir gurbet elde bir bana

Arif Bey:
Anam tüfeğini duvara asar
Babam tabancanı bağrına basar
Anaya babaya adam mı küser
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Sürmeli Bey:
Kimse sormaz imiş garip halini
Saramadım al tozaklı gelini
Varınca öp pederimin elini
Sılada bir gurbet elde bir bana

Diyebilir ve orada ruhunu teslim eder. Arif Bey başucunda diz çöker, ağlayarak dövünerek söylemeye devam eder:

Sen bir bey oğluydun üşenmez idin
Kuş tüyü döşeği döşenmez idin
İbrişim kuşağı kuşanmaz idin
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Bunu söyleyen de bey oğlu ağa
Elim erişmiyor karşıki dağa
Minnetim geçmedi Sürmeli Beğe
Kalk gardaş gidelim sılaya doğru

Arif Bey, kardeşi Sürmeli Bey’in cenazesini alarak Sivas’a getirir. Onu Kabakyazısı’ndaki mezarlığa defnederler. Sürmeli Bey’in ardından bütün Sivas ağlar ve günlerce yas tutulur. Telli Senem’e gelince, Sürmeli Bey’in ardından aylarca ağlayarak hastalanır ve yaşadığı acılara yenik düşerek ölür. Onu da Sürmeli Bey’in yanına gömerler.
Bazı kaynaklar Sürmeli Bey’in ölümünden sonra, Telli Senem’in Sivas’taki yaşantısını anlatan ilaveler yapmışsa da hikâye böyle biter. Ancak, Sürmeli Bey ile Telli Senem’in acıklı aşk hikâyeleri kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılarak gönüllerde yaşamaya devam eder.
Pehlüloğlu Konağı’nın Sivas’ta Çay Hamamı adı verilen hamamın kıble tarafında ve ona yakın bir yerde olduğu söylenir. Konağın yerinde şimdi yeller esiyor olsa da Sürmeli Bey’in sülâlesinden bazı kişilerin yaşıyor olması önemli bir tesellidir.
İnşallah Sivas, Sürmeli Bey ve Telli Senem gibi iki kahramanına sahip çıkacak, şehrin güzel bir yerinde oluşturacağı bir park ve anıtla onların isimlerini yaşatacaktır.

Kaynakça:
1- Osman BAHADIROĞLU, “Sürmeli Bey”, Halk Bilgisi Haberleri, Sayı: 100, Şubat 1940, s. 80–91
2- R. Kazım METE, Sürmelibey ve Telli Senem, Bozkurt Kitabevi, İstanbul 1942
3- Selami Münir YURDATAP, Hakiki Resimli Sürmeli Bey Hikâyesi, İstanbul 1967
4- Nerin KÖSE, Sürmeli Bey Hikâyesi, Ankara 1996

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir